"İTKİB" ile etiketlenmiş yazıları görüntülüyorsunuz

İstanbul Tekstil ve Konfeksiyon İhracatçı Birlikleri (İTKİB) Başkanı Hikmet Tanrıverdi, Mısır ve Tunus’ta yaşanan olayların tekstil sektörüne etkilerini değerlendirdi. Tanrıverdi durumu avantaj olarak niteledi.

İstanbul Tekstil ve Konfeksiyon İhracatçı Birlikleri (İTKİB) Başkanı Hikmet Tanrıverdi, Mısır ve Tunus’ta yaşanan olayların tekstil sektörüne avantaj olarak döneceğinin görüldüğünü belirterek,  Türkiye’nin, kumaş, pamuk ve hazır giyim üretimiyle bu ülkelerden gelecek talebi karşılayabilecek noktada olduğunu ifade etti.

Tanrıverdi, İTKİB organizasyonunda, Moda Tasarımcıları Derneği (MTD), Birleşmiş Markalar Derneği (BMD), İstanbul Moda Akademisi (IMD) işbirliğinde Ağaoğlu Şirketler Grubu’nun ana sponsorluğunda bu yıl dördüncüsü yapılan İstanbul Fashion Week (IFW) dolayısıyla düzenlenen basın toplantısında gazetecilerin sorularını yanıtladı.

”Türkiye’nin, Mısır ve Tunus’ta yaşanan olaylar sonrasında bu ülkelerde artabilecek tekstil talebini karşılamak için hazırlıkları var mı?” sorusu üzerine Tanrıverdi, Mısır ve Tunus’ta yaşanan olayların sektörde bir takım değişimleri de beraberinde getireceğini belirtti.

Türkiye’nin tekstil kapasitesinin oldukça yüksek ve o ülkelerdeki boşluğu doldurabilecek durumda olduğunu ifade eden Tanrıverdi, şunları söyledi:

”Üzülerek söylüyoruz ama orada yaşananlar bizim tekstil sektörümüze avantaj olarak dönecek gibi gözüküyor. Üretim kapasitemizi tam olarak kullanamıyoruz.

Türkiye’de bu sektörde yetişmiş 4-5 milyon insan var. Hızlı hareket edip, çok rahat talepleri karşılayabilecek durumdayız. Bunu önümüzdeki dönemler gösterecek.

Umarım olaylar geçici olur ve hızla her şey eski düzene döner. Eski düzene dönmezse de sektörde bir sıkıntı yaşanacağını zannetmiyorum.

Türkiye’nin o ülkeler kadar AB’ye yakın olması ve bu işi yapabiliyor olması da Türkiye açısından önemli. Bir sıkıntı olacağını zannetmiyorum.

 Buradaki olaylar belki pamuk fiyatlarındaki artışı biraz daha körükleyecek, biraz daha pamuk fiyatları yukarı çıkabilir. Ama Türkiye hem kumaş, hem pamuk hem de hazır giyim üretimiyle gelecek talebi karşılayabilecek noktada.”

Türkiye İhracatçılar Meclisi(TİM) verilerine göre, bu yıl Temmuz ayında ihracat, 2009`un aynı ayına göre yüzde 5,97 artışla 9 milyar 416 milyon 610 bin dolar olarak gerçekleşti.

TİM`in Temmuz ayı ihracat verilerine göre, son 12 aylık ihracat ise önceki döneme göre yüzde 1,99 artışla 109 milyar 595 milyon 678 bin dolara yükseldi.
Türkiye`nin, Temmuz ayında toplam ihracatının yüzde 84,65`ini gerçekleştiren sanayi grubunda, yüzde 4,46 artışla 7 milyar 971 milyon 127 bin dolarlık, yüzde 11,73`ünü oluşturan tarım grubunda yüzde 10,73 oranındaki artışla 1 milyar 104 milyon 881 bin dolarlık, yüzde 3,62`sini oluşturan madencilikte ise yüzde 32,06`lık artışla 340 milyon 602 bin dolarlık ihracat yapıldı.
Sanayi sektörü alt başlığı altında yüzde 64,85 payla ilk sırada yer alan sanayi mamulleri içinde en büyük payı yüzde 14,68`lik payla otomotiv endüstrisi alırken, otomotivi yüzde 14,63 payla hazır giyim ve konfeksiyon, yüzde 10,85 ile demir çelik ürünleri takip etti.
Aynı dönemde en yüksek ihracat artışı yüzde 43,59 ile tütünde gerçekleşti. Tütünü yüzde 38,35 ile fındık ve mamulleri, yüzde 32,06 ile madencilik ürünleri, yüzde 24,07 ile demir ve demir dışı metaller izledi.
Temmuz ayında otomotiv endüstrisinin ihracatı yüzde 6,09 oranında, gemi ve yat ihracatı yüzde 17,74 oranında, zeytin ve zeytinyağı ihracatı yüzde 4,67 oranında, kesme çiçek ihracatı yüzde 6,06 oranında, elektrik elektronik ihracatı yüzde 4,87 oranında, çimento ve toprak ürünleri ihracatı da yüzde 5,59 oranında geriledi.
TL BAZINDA İHRACAT ARTIŞI YÜZDE 6,83
Miktar olarak bakıldığında, sırasıyla 1 milyar 382 milyon 96 bin dolar ile otomotiv endüstrisi, 1 milyar 377 milyon 472 bin dolar ile hazır giyim ve konfeksiyon, 1 milyar 89 milyon 578 bin dolar ile kimyevi maddeler ve mamulleri, 1 milyar 21 milyon 524 bin dolar ile demir çelik ürünleri, 1 milyar dolar ve üzerinde aylık ihracat gerçekleştiren alt sektörleri oluşturdu.
Geçen ay ihracat artışı 2009`un aynı dönemine göre Türk Lirası bazında değerlendirildiğinde yüzde 6,83 olurken, azalış yüzde 27,32 ile gemi ve yatta, yüzde 9,37 oranıyla otomotiv endüstrisinde, yüzde 9,34 ile kesme çiçekte, yüzde 8,63 ile çimento ve toprak ürünlerinde, yüzde 7,50 ile elektrik elektronikte, yüzde 7,20 ile zeytin ve zeytinyağında gerçekleşti.
ALMANYA İLK SIRADAKİ YERİNİ KORUDU
Temmuz ayında Türkiye ihracatında ilk 10 ülke sırasıyla Almanya, Birleşik Krallık, İtalya, Irak, Fransa, Rusya Federasyonu, ABD, İspanya, İran ve Mısır oldu.
Almanya en fazla ihracat yapılan ülkeler sıralamasında yüzde 9,90 pay ile yerini korudu.
Türkiye`nin ilk 20 ülkeye 7 aydaki ihracatının toplamı 42 milyar 628 milyon 703 bin dolar seviyesinde olurken, bu dönemdeki toplam ihracat ise 62 milyar 782 milyon 682 bin dolar olarak gerçekleşti.
Temmuz ayında gerçekleştirdikleri ihracata göre en fazla ihracat yapan birlikler ise İstanbul Maden ve Metal İhracatçı Birlikleri(İMMİB), Uludağ İhracatçı Birlikleri(UİB), İstanbul Tekstil ve Konfeksiyon İhracatçı Birlikleri(İTKİB), Akdeniz İhracatçı Birlikleri(AKİB), Orta Anadolu İhracatçı Birlikleri(OAİB), Ege İhracatçı Birlikleri(EİB), Güneydoğu Anadolu İhracatçı Birlikleri(GAİB), İstanbul İhracatçı Birlikleri Genel Sekreterliği(İİB), Doğu Anadolu İhracatçılar Birliği(DAİB), Denizli Tekstil ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği(DETKİB), Karadeniz İhracatçı Birlikleri(KİB), Doğu Karadeniz İhracatçıları Birliği(DKİB) ve Antalya İhracatçı Birlikleri(AİB) olarak sıralandı.
1 milyar doların üzerinde ihracat yapan genel sekreterlikler, 2 milyar 690 milyon 168 bin dolarla İMMİB, 1 milyar 527 milyon 676 bin dolarla UİB ve 1 milyar 505 milyon 347 bin dolarla İTKİB oldu.
SEKTÖREL BAZDA İHRACAT KAYIT RAKAMLARI
Temmuz ayı ihracatı ile geçen yılın aynı ayına oranla değişimi ve son 12 aylık ihracat şöyle (bin dolar):
TEMMUZ SEKTÖRLER 2010 Değişim Son 12 ay
I. TARIM 1.104.881 10,73 14.298.750
A. BİTKİSEL ÜRÜNLER 785.429 9,73 10.633.387
Hububat, Bakliyat, Yağlı Tohumlar ve Mamulleri 336.367 6,99 3.935.779
Yaş Meyve ve Sebze 114.017 1,08 2.108.018
Meyve Sebze Mamulleri 91.380 3,41 1.076.386
Kuru Meyve ve Mamulleri 80.228 2,52 1.114.745
Fındık ve Mamulleri 105.507 38,35 1.406.653
Zeytin ve Zeytinyağı 12.074 -4,67 218.332
Tütün 42.974 43,59 718.968
Kesme Çiçek 2.882 -6,06 54.501
B. HAYVANSAL ÜRÜNLER 79.619 23,27 881.183
Su Ürünleri ve Hayvansal Mamuller 79.619 23,27 881.183
C. AĞAÇ VE ORMAN ÜRÜNLERİ 239.833 10,27 2.784.180
Ağaç Mamulleri ve Orman Ürünleri 239.833 10,27 2.784.180
II. SANAYİ 7.971.127 4,46 89.461.942
A. TARIMA DAYALI İŞLENMİŞ ÜRÜNLER 774.914 14,11 8.545.077
Tekstil ve Ham maddeleri 540.625 13,92 6.179.592
Deri ve Deri Mamulleri 129.934 21,13 1.181.268
Halı 104.355 7,30 1.184.218
B. KİMYEVİ MADDELER VE MAM. 1.089.578 10,50 11.526.513
Kimyevi Maddeler ve Mamulleri 1.089.578 10,50 11.526.513
C. SANAYİ MAMULLERİ 6.106.635 2,37 69.390.352
Hazır giyim ve Konfeksiyon 1.377.472 9,09 14.226.482
Otomotiv Endüstrisi 1.382.096 -6,09 17.089.819
Gemi ve Yat 173.505 -17,74 1.582.519
Elektrik – Elektronik 737.624 -4,87 9.438.352
Makine ve Aksamları 535.842 8,88 5.981.336
Demir ve Demir Dışı Metaller 499.505 24,07 5.356.266
Demir Çelik Ürünleri 1.021.524 5,45 11.352.617
Çimento ve Toprak Ürünleri 281.391 -5,59 3.217.901
Değerli Maden ve Mücevherat 91.283 14,53 1.085.726
Diğer Sanayi Ürünleri 6.394 86,58 59.335
III. MADENCİLİK 340.602 32,06 3.334.444
Madencilik Ürünleri 340.602 32,06 3.334.444
İhracatçı Birlikleri Kaydından Muaf İhracat 2.500.543
T O P L A M 9.416.610 5,97 109.595.678
TİM BAŞKANI MEHMET BÜYÜKEKŞİ: “İHRACATÇILARIMIZIN CİROLARI DÜŞTÜ AMA KARLILIKLARI ARTTI“
Türkiye İhracatçılar Meclisi(TİM) Başkanı Mehmet Büyükekşi, ihracatçıların cirolarının düştüğünü, ancak karlılıklarının arttığını bildirdi.
Temmuz ayı ihracat rakamları TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi tarafından, Petkim Petro Kimya Holding Tesislerinde açıklandı. Toplantıya Ege İhracatçı Birlikleri(EİB) Koordinatör Başkanı Mustafa Türkmenoğlu, Petkim Genel Müdürü Hayati Öztürk, Socar&Turcas Enerji AŞ Üst Düzey Yöneticisi (CEO) Kenan Yavuz, EİB`ye bağlı birlik başkanları, Aliağalı iş adamları ve yerel yöneticiler katıldı.
Büyükekşi, Temmuz ayında geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 5,97 artış 9 milyar 417 milyon dolarlık ihracat yapıldığını söyledi. Yılın ilk 7 ayındaki ihracat geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 13,14 artışla 64 milyar 239 milyon dolara yükseldiğini belirten Büyükekşi, 12 aylık ihracatın 109 milyar 596 milyon dolar olduğunu bildirdi. Mehmet Büyükekşi, Temmuz ayında en fazla ihracatı 1 milyar 382 milyon dolar ile otomotiv sanayinin, 1 milyar 377 milyon dolar ile hazır giyim ve konfeksiyon ve 1 milyar 90 milyon dolar ihracat ile kimyevi maddeler ve mamulleri sektörlerinin gerçekleştirdiğini dile getirdi.
“CİROLAR DÜŞTÜ, KARLAR ARTTI“
TİM Başkanı Büyükekşi, döviz kurundaki yapay gelişmelerin ithalatı cazip kıldığını belirterek, bunun sonucunda da dış ticaret açığının bir türlü kapanmadığını söyledi. İSO 500 araştırmasının TİM`in Mayıs ayında açıkladığı ilk 1000 ihracatçı araştırmasının sonuçlarını teyit ettiğini ifade eden Büyükekşi, “Her iki araştırmadan da ortaya çıktığı gibi 2009 yılında sanayicilerimizin, ihracatçılarımızın ciroları düştü ama karlılıkları arttı. Kurun destek verdiği ve faizlerin düştüğü dönemde ihracatçılar ve sanayiciler karlarını artırdılar“ diye konuştu.
Sanayicinin ve ihracatçının Ar-Ge ve inovasyon yapıp katma değeri yüksek ürünler ihracatını artırması gerektiğini vurgulayan Büyükekşi, “Bunu yapmamız için kar etmemiz gerekiyor. `Türkiye`ye döviz giriyor yapacak bir şey yok, verimliliğinizi artırın` şeklinde yapılan tavsiyeler gerçeği yansıtmıyor. Bize hep `Niye Merkez Bankası(TCMB) ve kur diyorsunuz` diyenler var. Karlılık için konu dönüp dolaşıp kurların rekabetçi düzeyde olmasına geliyor. Kurların istikrarı için en büyük görev TCMB`ye düşüyor“ dedi. Büyükekşi, TCMB`nin günlük 30 milyon dolar alım miktarını 50 milyon dolar ve 50 milyon avro seviyesine çıkarmasını, enflasyon hedeflerinin düştüğü bir ortamda 50 baz puanlık bir faiz indirimi yapmasını talep etti.
Herhangi bir ithalat, ihracat ve doğrudan yatırım yapmadığı halde sürekli döviz işlemi yapan kesimler nedeniyle döviz kurlarının istikrar içine giremediğine işaret eden Büyükekşi, portföy ya da spekülatif amaçlı döviz alım satımlarında her işlem için yüzde 1 oranında “Kur İstikrar Fonu“na bir kesinti yapılmasını istedi.
“MORALLERİMİZİ YÜKSEK TUTUYORUZ“
Mehmet Büyükekşi, aylık ihracat artış hızının yaşanan tüm olumsuzluklara, paritedeki büyük soruna rağmen pozitif olmasını olumlu bulduklarını ifade ederek, “Eğer paritedeki sorun kurların genel düzeyindeki gerileme olmasaydı, iki haneli artışlarımız devam edecekti. Biz ihracatçının yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen büyük bir başarı hikayesi yazdığını görüyoruz, morallerimizi yüksek tutuyoruz“ dedi.
“İZMİR`İN İHRACATTAN ALDIĞI PAY GERİLİYOR“
İzmir ve Ege Bölgesi`nin ihracatın başladığı yer olduğunu vurgulayan Büyükekşi, “Türk ihracatının tohumlarının atıldığı bu bölgeyi çok önemsiyoruz“ dedi. Büyükekşi, İzmir`in en fazla ihracat yapan 4. il olduğunu da hatırlatarak, “Ancak İzmir`in Türkiye ihracatından aldığı pay ne yazık ki geriliyor. 2001 yılında İzmir, tüm Türkiye ihracatından yüzde 8,8 pay alırken bu oran 2009 yılında yüzde 6`ya, 2010`da yüzde 5,6`ya geriledi. İzmir`in ihracatını artırmak için çaba sarfetmemiz gerekiyor“ diye konuştu.
Mehmet Büyükekşi, EİB`in İzmir Limanı özelleştirmesinde LİMAŞ isimli şirketle ihaleye giren ve kazanan konsorsiyuma katıldığını hatırlatarak, şu değerlendirmeyi yaptı:
“İzmir Limanı`nda ihracatçı elini taşın altına soktu ama yargı kararları bizi engelledi. Süreç en başından kendi haline bırakılsaydı özel sektör çözümü devlete maliyet yüklemeden kendisi bulacaktı. Danıştay`dan bir kararın çıkması niye 30 ay sürüyor, bunun zararını kim karşılayacak? Bazı kararlar 1-2 ayda çıkarken Ege ve Türkiye ekonomisi için hayati olan bu karar 30 ay sonra açıklanıyor. Karar olumlu çıktı ama iş işten geçti.“
“AYLIK YÜZDE 10 ARTIŞI HALA HEDEFLİYORUZ“
Toplantıda soruları da yanıtlayan TİM Başkanı Büyükekşi, geleceğe yönelik öngörülerini şu şekilde ifade etti:
“İlk 5 aylık ihracat artışımızla birlikte 111 milyar dolarlık yıllık ihracat belirlemiştik. Ama kurdaki hareketlenmeler en fazla ihracatı yapan otomotiv endüstrisi başta olmak üzere rahatsız eden etkiye neden oldu. En yüksek ihracatı yapan otomotivde yüzde 6 düşüş yaşandı. Yılın ikinci döneminde aylık yüzde 10 artış öngörüyorduk. Aradaki bu yüzde 4-5 fark paritenin etkisinden kaynaklanıyor. AB`ye ihracat Türkiye için son derece önemli. Avrupa bankalarının stres testlerinin beklenenden iyi gelmesi talep daralmasının artmaması gibi etkenlerle yine de moralimizi yüksek tutuyoruz. Aylık yüzde 10 artışı hala hedefliyoruz, ama bunun için yardıma ihtiyacımız var.“
TÜRKMENOĞLU: “DEĞERLİ TL REKABETİ ZORLAŞTIRIYOR“
EİB Koordinatör Başkanı Mustafa Türkmenoğlu ise yerli girdi ağırlıklı üretim ve ihracat yapan, istihdam yükünü sırtlayan sektörlerin değerli TL`den olumsuz etkilendiğine dikkati çekti. Döviz kurlarının düşük kalmasının ithalatı cazip hale getirdiğini dile getiren Türkmenoğlu, ihracatçı ve sanayicinin KOBİ`lerden mal tedarik etmek yerine ithalata yöneldiğini belirtti. Türkmenoğlu, uygulanan kur politikasının ülkeyi uzun vadede çıkmaza sürükleyeceği uyarısında bulunarak, “Ülkeye sıcak paranın gelmesi, TL`nin devamlı değerlenmesi gibi ekonomik bir ortamda ihracatçıların rekabet etmesi zorlaşmaktadır. Ülkeye giren kısa vadeli sermaye kazançlarına bir vergi konması ve bu kaynağın da ihracatçıların kur riskini ortadan kaldıracak bir sistemde kullanılması büyük önem arz etmektedir“ dedi.
ÖZTÜRK: “AVANTAJLAR DEĞERLENDİRİLMELİ“
Petkim Genel Müdürü Hayati Öztürk de Aliağa`daki tesisleri içinde 4,5 milyar dolarlık yatırımla kurulacak rafineri lisansını yeni aldıklarını hatırlatarak, “İki sevincin bir arada yaşanması bizi mutlu kılmakta“ dedi. Türkiye ekonomisinde petrokimya sektörüne bakıldığında, sektörün hammaddesi olan etilen bazında 33. sırada olunduğuna dikkati çeken Öztürk, Türkiye`nin birçok avantajının bulunduğunu, bunları değerlendirmesi gerektiğini de sözlerine ekledi.

Çağdaş sanatın ve modanın önde gelen temsilcilerinden Hüseyin Çağlayan’ın Türkiye’deki en kapsamlı sergisi İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti programı kapsamında İstanbul Modern’de açıldı

Tasarımcının son 16 yılda ürettiği çalışmalarının bir seçkisi niteliğini taşıyan “Hüseyin Çağlayan: 1994-2010” başlıklı sergi, 15 Temmuz-24 Ekim tarihleri arasında İstanbul Tekstil ve Konfeksiyon İhracatçı Birlikleri’nin (İTKİB) organizasyonu ve İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı’nın katkılarıyla, İstanbul Fashion Week 2010, İstanbul Moda Akademisi (IMA), İstanbul Modern ile Londra Tasarım Müzesi işbirliğiyle gerçekleşiyor.

Daha önce Londra Tasarım Müzesi ve Tokyo Çağdaş Sanat Müzesi’nde sergilenen, küratörlüğünü Donna Loveday’in yaptığı sergide, Hüseyin Çağlayan’ın 1994 ile 2010 yılları arasında ürettiği moda koleksiyonları, enstalasyonları ve filmleri bir araya geliyor.

Sergi, mimari, felsefe, bilim, tarih, antropoloji, biyoloji ve teknolojiden esinlenen Hüseyin Çağlayan’ın genetik, teknolojik ilerleme, yer değiştirme, göçmenlik ve kültürel kimlik gibi çeşitli alanlardaki düşüncelerini yansıtıyor.

Çağlayan giyimi, konseptleri ifade etmek ve daha geniş izleyici kitlesinin erişimine açmak için bir keşif alanı olarak kullanıyor. Yeni malzeme ve tekniklerle deneylere girişiyor, tasarladığı giysiler, ardında yatan düşünce süreçlerini yansıtıyor.

Modayı bir keşif alanı ve kavramların ifade bulduğu bir yer olarak sunan Hüseyin Çağlayan, giyimin ne anlama geldiğine dair önkabullere meydan okuyor.

Modayla doğrudan doğruya ilişki kurulması güç disiplinlerden ilham alan Hüseyin Çağlayan, günümüz dünyasının politik, ekonomik ve sosyal gerçeklerinden yola çıkarak, felsefi bir konumlandırmayla, kavramsal fikirler sunan tasarımlar gerçekleştiriyor.

Hüseyin Çağlayan sergiyle ilgili olarak, “Türkiye’de böyle bir sergi açmanın benim için en heyecan verici tarafı, genç kuşakla diyalog kurup, onları etkileyebilecek ve aynı zamanda bir çok farklı disiplinden, farklı dünyalardan gelebilecek insanların ilgisini çekebilecek olması.

Bu ülkenin nüfusunun büyük bölümü gençlerden oluşuyor ve bu serginin onlara esin kaynağı olmasından büyük mutluluk duyarım.

Böylece buradaki insanlar ilk kez bir çatı altında benim dünyamı görme şansı bulacak.

Daha önce video çalışmalarım sergilenmişti ama bu kez enstalasyon olarak sunulan giysilerimin görülmeye değer olduğunu düşünüyorum” diyor.

Basın toplantısında İstanbul Modern Yönetim Kurulu Başkanı Oya Eczacıbaşı, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı Genel Sekreteri Yılmaz Kurt ve İstanbul Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği (İHKİB) Yönetim Kurulu Başkanı Hikmet Tanrıverdi birer konuşma yaptı.

İstanbul Modern Yönetim Kurulu Başkanı Oya Eczacıbaşı, İstanbul Modern’in 2008 yılında yine Tasarım Müzesi işbirliğiyle gerçekleştirdiği “Tasarım Kentleri” sergisinden sonra Hüseyin Çağlayan’ın çalışmalarından önemli bir seçki niteliği taşıyan bu sergiye ev sahipliği yapmaktan büyük mutluluk duyduğunu belirtti ve bu yaklaşımın, müzenin tasarım dünyası ile kurduğu düzenli ilişkiye işaret ettiğini de vurguladı.

İstanbul Modern’in bu sergiyle, tasarım alanında bir düşünce platformu ve diyalog ortamı oluşturduğuna değinen Oya Eczacıbaşı,“Sergi, sanatseverlere Hüseyin Çağlayan’ın yaratıcılığını, esin kaynaklarını keşfetme fırsatı verirken, çocuklara, gençlere ve ailelere de ünlü tasarımcının ele aldığı temalardan yola çıkarak, kullandığı malzeme ve tekniklerle öncü yaklaşımını deneme olanağı tanıyor” dedi.

Eczacıbaşı, İstanbul Modern’in sergiye paralel olarak özel olarak tasarladığı çeşitli atölyelerde, çocukların, gençlerin ve ailelerin Çağlayan’ın çalışmalarından ve irdelediği temalardan esinlenerek tasarım ürünleri yaratacaklarını söyledi.

İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı Genel Sekreteri Yılmaz Kurt, “Sadece Avrupa’nın değil, tüm dünyanın gözünü İstanbul’a çeken ‘İstanbul Fashion Week 2010 etkinlikleri, Ajans olarak yola çıktığımız günden bu yana İstanbul’umuzun tanıtımı için hayata geçirdiğimiz etkinlikler arasında çok önemli bir rol oynuyor.

Bu önemli etkinliğin aynı zamanda günümüzde moda alanında çalışan en ilerici isimlerden biri olarak tanınan, İngiltere’de iki kez “Yılın Tasarımcısı” seçilen Hüseyin Çağlayan’ın en kapsamlı sergisini de programında yer alması, tüm dünyanın gözünün bir kez daha kentimize çevrilmesi için büyük bir fırsat yaratıyor.

Öte yandan, bu sergisiyle, moda ve sanatın birbirine sıkı sıkıya bağlı olduğunun altını çizen Hüseyin Çağlayan ile İstanbul adına farklı projelere de birlikte imza atıyoruz.

Bu anlamda, kendisiyle İstanbul markasının uluslararası platformda imajının güçlendirilmesi konusunda işbirliklerimiz devam edecek” dedi.

İstanbul Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği (İHKİB) Yönetim Kurulu Başkanı Hikmet Tanrıverdi, bu yıl üçüncüsü düzenlenen İstanbul Fashion Week ile İstanbul’u dünya moda haftaları içinde ilk beşin içine sokmayı hedeflediklerini vurguladı.

İtalya’nın Milano, Fransa’nın Paris, İngiltere’nin Londra, ABD’nin New York Moda Haftaları ile dünya gündemine oturduğuna dikkat çeken Tanrıverdi sözlerini şöyle sürdürdü:

“Türkiye, diğer hiçbir ülkede olmayan bir birikimi elinde bulunduruyor. Dünya çapında tasarımcılarımızla gurur duyuyoruz.

Hüseyin Çağlayan da gurur duyduğumuz tasarımcılardan bir tanesi. İstanbul Modern’de bugün başlayan ve 24 Ekim’e kadar devam edecek olan “Hüseyin Çağlayan: 1994-2010”, isimli sergi, moda ve sanatın ayrılmaz bir bütün olduğunu gözler önüne seriyor.

İstanbul Fashion Week gerek Hüseyin Çağlayan ve Dice Kayek sergisiyle gerekse tasarımcı ve markalarımızın etkinlikleriyle Türkiye’nin yıldızını parlatacak.”

Serginin destekçileri ise başta İstanbul Büyükşehir Belediyesi olmak üzere Proje Sponsoru Marshall, İletişim ve Tasarım Sponsoru dDF, Aydınlatma Sponsoru Tepta Aydınlatma, Konaklama Sponsoru Point Otel, Acarlar Makine, Kavaklıdere ve Solmaz Şirketler Grubu.

Antropoloji, tarih, bilim, felsefe, biyoloji ve teknolojiden esinleniyor

Serginin küratörü Donna Loveday, Hüseyin Çağlayan’ın günümüzde moda alanında çalışan vizyon sahibi tasarımcıların başında geldiğini belirterek, “Malzemeleri yenilikçi yollarla kullanışı ve yeni teknolojiye yönelik ilerici tavrıyla tanınıyor.

Çalışmalarının ardında yatan fikirler ilk bakışta modayla ilişkilendirilemeyen antropoloji, tarih, bilim, felsefe ve teknoloji gibi disiplinler arasında geçişler yapıyor.

Çağlayan’ın çalışmalarına güncel politikalar ve kendisini kişisel olarak rahatsız eden kavramlar yön veriyor, büyük beğeni toplayan defileleri birer performans işlevi görüyor” görüşünü dile getiriyor.

“Giyimi felsefeye dönüştürmüş bir tasarımcı”

Hüseyin Çağlayan’ın “giyimi felsefeye dönüştürmüş bir tasarımcı” olduğunu belirten Tokyo Çağdaş Sanat Müzesi Şef Küratörü Yuko Hasegawa ise katalog yazısında, sanatçıyı “Hem sanata hem de tasarıma ivme veren ve sınırları yeniden çizen bir katalizör” olarak nitelendiriyor. Hüseyin Çağlayan’ın insanoğlunun geleceğini keşfetmek için beden ve üzerindeki giysileri kullandığını vurgulayarak, “Medeniyetin büyük tarihine dair derin bir algının üzerine inşa ettiği bakış açıları bize insan doğası hakkında taze bir görüş sunuyor. Ortaya çıkan işlerinin ‘yeniliği’ bir yandan kendi özgün tarzını üretirken öte yandan moda dünyasının çılgın hızı ve döngülerine ayak uyduruyor” diyor.

Hikayesini çeşitli temalarla anlatıyor

Bir “hikâye anlatıcısı” olarak Çağlayan, hikâyesini çeşitli temalar etrafında giysiler ve defilelerle anlatıyor. Defilelerini izleyiciler için bir kültürel deneyim olarak tasarlıyor. Toplumsal ve kültürel kalıpları kırmaya çalışan çalışmaları güncel politikalar ve kendisini kişisel olarak rahatsız eden kavramlardan beslenirken, defileleri birer performans işlevi görüyor. Moda koleksiyonlarının yanı sıra enstalasyonlar yapıyor, kısa filmler yönetiyor ve sahne performansları için kostümler tasarlıyor.

Zorunlu göç, kökenlere dönüş ve kimlik

Çalışmalarında irdelediği temaların büyük bölümü, kişisel tarihi ve kültürel kimliğiyle Londra’da yaşamak ve çalışmakla ilgili deneyimlerinden oluşuyor. İlk gençlik yıllarının Kıbrıs ve Birleşik Krallık gibi iki farklı kültür arasında geçmesi nedeniyle kültürel kimlik, ulus-devletler, yer değiştirme, yerinden olma ve bedensizleşme kavramlarıyla ilgileniyor.

Hüseyin Çağlayan Sözlerden Sonra’da “Yaşamlarımızın sürekli hareket halinde olmasının belleği ve eve ait objelere olan bağlılığımızı nasıl etkilediğini” sorguluyor. Bu çalışmasında savaş zamanı evini aniden terk etmek zorunda kalanlardan, 1974’te Kıbrıs’ta yaşananlardan esinlenerek, insanların böyle bir acıyla karşı karşıya geldiklerinde sahip oldukları şeyleri saklamak veya yanlarında götürmek istemeleri düşüncesinden yola çıkıyor. Böylece, koltukların çantalara, masanın eteğe dönüştüğü, “giyilebilir, taşınabilir mimari” kavramını yaratıyor.

Zamansal Meditasyonlar’da ise genetik antropolojiyi, mekânda ve zamanda gerçekleşen etnik göçleri belirlemede anahtar olarak kullanıyor. Böylece Kıbrıs’ı ortaya çıkaran tarihsel göç yollarını izleyerek geçmiş ile şimdiki zamanın bir araya gelebileceğini gösteriyor.

2005 yılında 51. Venedik Bienali’nde Türkiye’yi temsil eden ve oyuncu Tilda Swinton’ın rol aldığı Olmayıp Varolan başlıklı yapıt, katı göçmenlik yasalarına yanıt niteliği taşıyor. Çağlayan, coğrafi çevre ve DNA yapısı arasındaki ilişkiyi irdeleyen bu kısa filminde, kurumların bireyleri genetik özelliklerine göre eleyebileceği bir sistem tasarlıyor ve bunun sonucunda yabancı bireylere karşı gelişen şüpheden esinlenerek terörizm meselesinin etrafında oluşan nevroz ve paranoyaya dikkat çekiyor. Genometrik adlı çalışmasında da dijital haritalama tekniğini kullanarak, giysileri bireyin DNA dizilerine uygun biçimde programlıyor.

Kaderin Tecellisi’nde ‘tiksinti’yi bertaraf ederek, Batı’nın yayılmacılığının fiziksel ve psikolojik sonuçlarını yansıtıyor. Yüz On Bir’de modanın geçen yüzyıldaki evrimini belgeliyor. Uçak Elbise’de beden ve teknolojik üretimin birbirine göründüğünden daha çok benzediğini gösterirken, 1998’de Irak’a gerçekleştirilen ‘Çöl Tilkisi’ adlı hava operasyonuna da gönderme yapıyor.

Bedenle ve giysilerle bir mikro-coğrafya yaratmak

Düşüncelerini beden üzerinden ifade eden, tüm eylemlerimizin merkezinin beden olduğunu belirten ve bunu, ‘bedenin dışsallaştırılması’ olarak tanımlayan tasarımcı, bedenin fiziksel olduğu kadar siyasi bir izdüşüm olduğunu göstermeye çalışıyor. Çağlayan, mimarinin, binaları yaratma ve araçları üretme biçimimizin aslında bedene benzediği görüşüyle bedenden çoğalanları tekrar bedene yerleştiriyor, böylece bedenle bir mikro-coğrafya yaratıyor.

“Hızı düşünmek, beni bedenin kendi hızını ve hareketini ergonomik biçimde büyütme fikrini doğuran otomobil içlerine odaklanmaya yönetti” diyen Hüseyin Çağlayan, Hareketsizlik başlıklı koleksiyonunda, bir çarpışma anını kendinde hapseden giysilerle, yaşadığımız hayatlarda hız ve teknolojinin etkilerini irdeliyor. Toprağa Bağlı ise sürekli değişen, hızlı bir çevrede insanın kendine sabit bir merkez arayışını konu alıyor. Doğanın beden üzerindeki egemenliğini inceleyen, insanoğlu, teknoloji ve doğal güçler arasındaki ilişkiyi keşfeden Önce Eksi Şimdi’yi bir anlamda tamamlayan bir çalışma olan Şefkat Yorgunluğu da tam tersi bir ilişkiyle, insanların çevrelerini kontrol altına alma arzusuyla ilgileniyor.

Jeotropik’te sınırlar ve nehirler gibi topografik şekillerin savaşları ve kültürleri biçimlendirmedeki rolünü mercek altına alıyor. 2 bin yıldır Çin’den Batı’ya uzanan İpek Yolu üzerinde bir bilgisayar animasyonuyla bedenin bir mikrocoğrafyasını yaratarak, gezginliğin getirdiği kalıcılıktan yoksunluğa dikkat çekiyor. Hareket halindeyken çevrenizi de beraberinizde götürmekle ilgili Yerden Geçide başlıklı video enstalasyonda androjen figürün Londra’dan İstanbul’a yolculuğu onu koza benzeri araca bağlayan yersizliğe işaret ediyor.

Sergide ayrıca 2008 yılında Londra Tasarım Müzesi tarafından verilen “Brit Insurance Designs of the Year” ödülünü alan, en yeni LED teknolojisini moda tasarımına taşıyan, göz kamaştırıcı kristaller ve 15 binden fazla parıldayan LED ışığından oluşan görkemli Video Elbise de sergileniyor. Sergi, bu giysinin bir parçası olduğu ve iklimleri metafor olarak kullanarak yaşamın hayat ve ölüm arasındaki sürekli devinimini gösteren Havadan başlıklı çalışmayı da içeriyor. İki yüzden fazla hareketli lazerle bezeli Okumalar başlıklı çalışma ise güneşe tapma kültünün modern versiyonu simgeleyen şöhret kültürü saplantısından yola çıkıyor.

Kaynak: Haber7