"Tekstil" ile etiketlenmiş yazıları görüntülüyorsunuz

İstanbul Genç İşadamları Derneği (İGED), İstanbul Sanayici ve İşadamları Derneği (İSİAD), İhracatçı ve Sanayici İşadamları Derneği (İHSANDER) ile Floryalı İşadamları Derneği (FİADER) tarafından tertip edilen ‘Tekstil Sektörü İşbirliği Toplantısı’ yeni ortaklıkların, istihdam alanlarının doğmasına imkân tanıdı.
image

Toplantı 50 büyük tekstil markasını 150 tedarikçi firma ile bir araya getirdi. Aralarında sektörün önemli markalarının da bulunduğu 4 saatlik toplantıya ilgi büyüktü. Görüşmeler esnasında pek çok anlaşma paraflanırken, hedeflenen 250 milyon dolarlık ticaret yakalandı.

LC Waikiki Satın Alma Sorumlusu Fatih Almas, toplantının yararlı, iyi olduğunu ifade etti; senede iki defa yapılmasını önerdi. Koton Satın Alma Sorumlusu Ebru Şen ise etkinlik dâhilinde firma olarak 55 tedarikçiyle masaya oturduklarını, görüşmelerden memnun kaldıklarını dile getirdi. Armine CEO’su Barış Özden de 45 tedarikçi firma ile bir araya gelerek sektör adına önemli konuları ele aldıklarını vurguladı.

Kılıçoğlu Aksesuar’dan Abdullah Kılıçoğlu, toplantıda Colin’s ile anlaşamaya vardıklarını; LC Waikiki ile ikinci görüşme için randevu aldıklarını aktardı.

‘Tekstil Sektörü İşbirliği Toplantısı’na katılan tedarikçi firmalar, burada yapılan bağlantılarla cirolarının yüzde 50 oranında artacağını; buna paralel olarak istihdama da katkıda bulunacaklarına işaret etti.

Bangladeş’te, ücret artışı için gösteri düzenlerken polisin müdahalesiyle karşılaşan iki işçinin hayatını kaybetmesi, gösterilerin yoğunlaşarak şiddete dönüşmesine neden oldu.
image

Başkent Dakka yakınlarında dün polisin plastik mermiyle müdahalesi sırasında ağır yaralanan iki işçinin bugün ölmesi üzerine, binlerce öfkeli işçinin sanayi bölgelerinde olay çıkardığı bildirildi.

Polis, göz yaşartıcı gaz ve plastik mermi kullanarak olayları kontrol altına alma yoluna gitti, çıkan çatışmalarda en az 30 kişi yaralandı.

Bangladeş’teki tekstil işçileri bir aydan fazla süredir ücretlerinin artırılmasını talep ediyor. Ülke ekonomisinin büyük kısmını oluşturan tekstil sektöründe çalışanların, az ücretle ağır koşullar altında çalışmaya zorlandığı biliniyor.

Sanko Holding Yönetim Kurulu Başkanı Abdulkadir Konukoğlu, Türkiye’nin çok istikrarlı bir büyüme sürecine girdiğini ve hükümetin seçim ekonomisi uygulamamasının olumlu gelişme olduğunu belirtti.
Sanko Holding’den yapılan açıklamaya göre, Abdulkadir Konukoğlu, bir televizyon kanalındaki değerlendirmesinde, zengin olmak eskiden daha zorken şimdi çok sermaye gerektirmeden de zengin olunabileceğini, örneğin bir bilgisayarla kurulacak site ile bunun sağlanabileceğini ifade etti.
Türkiye’nin çok istikrarlı bir büyüme sürecine girdiğini, hükümetin geçmişte olduğu gibi yine seçim ekonomisi uygulamadığını ve bunun olumlu gelişme olduğuna dikkati çeken Konukoğlu, ‘Türkiye önümüzdeki süreçte dünyada ilk 10’a girecektir. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın’ dedi.
Sanko Holding’in 14 sektörde faaliyet gösterdiğini, müteahhit firma çalışanları ile birlikte doğrudan veya dolaylı olarak yaklaşık 15 bin kişiyi istihdam ettiklerini bildiren Konukoğlu, 20 bin kişiyi istihdam etmeyi hedeflediklerini, ancak kullanılan teknolojiden dolayı bu sayıya önümüzdeki 10 yıl içerisinde ulaşacaklarını kaydetti.
Konukoğlu, Sanko’nun amiral gemisinin tekstil olmakla beraber enerji, çimento ve ambalajın da ana sektörleri haline geldiğini ifade etti. Tekstil sektörünün ekonomik olduğu kadar sosyal sonuçları bulunduğunu vurgulayan Konukoğlu, sözlerini şöyle tamamladı:
‘Tekstil, istihdam kaynağı olan bir sektördür. İstihdam ise sosyal barışa ve kaynaşmaya katkı sağlar. Tekstil, enerji, iklimlendirme ve ambalaj, geleceğin sektörleridir. İstihdamı da düşüneceğim diyen tekstile yatırım yapar. Her zaman söylüyorum; tekstil ölüye de lazım diriye de. Doğduğumuzda da tekstile sarıyorlar, öldüğümüzde de tekstile sarıyorlar.’

Bangladeş`in başkenti Dakka`da, hükümetin uyguladığı ücret artışını yetersiz bulan tekstil işçilerinin, fabrikalara ve araçlara saldırması sonucunda en az 100 kişinin yaralandığı bildirildi. 

Polisin, gösterilerin ikinci gününde Dakka`nın 30 kilometre kuzeyindeki sanayi bölgesi Aushulia`da olay çıkaran göstericilere göz yaşartıcı gaz ve plastik mermiyle müdahale ettiği belirtildi.
Olay yerinden bilgi veren bir muhabir, minibüslerine saldıran işçilerle çatışmaya giren bazı polislerin de yaralılar arasında bulunduğunu söyledi.
Protestocuların ayrıca dün çıkan olayların ardından birçok tekstil fabrikasının kapalı tutulduğu Dakka`nın 16 kilometre doğusundaki bir otoyolu da bloke ettiği bildirildi.
Ülkede çalışma koşulları ve ücretler konusundaki şiddetli gösterilerin ardından salı günü tekstil sektöründeki çalışanların asgari ücretlerinde yüzde 80`lik bir artış olduğu açıklanmıştı.
Hükümet ve endüstri sektöründen yetkililer ve sendikacılardan oluşan bir komite, aylık asgari ücretin 1 Kasımdan itibaren 23 dolardan 43 dolara yükseltildiğini açıklamıştı.
Bazı işçi sendikaları bu artışı kabul ederken, diğerleri bu artışın daha önceki taleplerinden uzak olduğu yönünde görüş bildirmişti.

Çin para birimi yüenin ABD doları karşısında yüzde 5 oranında değer kazanması durumunda, Çinli tekstil şirketlerinin yarısının iflas edebileceği ileri sürüldü.

Çin Ulusal Tekstil ve Konfeksiyon Konseyi Başkan Yardımcısı Gao Yong, yerli tekstil firmalarının yüzde 3-5 arasında değişen kar oranlarının yüenin değerlenmesi baskısıyla karşı karşıya bulunduğunu belirtti. Gao, China Daily gazetesinde yer alan açıklamasında, yüenin değer kazanmasını ham madde ve iş gücü fiyatlarının artmasına yol açacağına işaret etti.

Gazetenin haberinde hükümetin mart ayında `yüen baskısı` denediği ve bunun yüenin yüzde 1 oranında değer kazanması durumunda emek yoğun tekstil işletmelerinin karının yüzde 1 düştüğünü gösterdiği kaydedilerek, yüenin büyük oranda değerlenmesinin milyonlarca kişinin işine mal olabileceği uyarısı yapıldı. Çin Ticaret Bakanlığının verilerine göre Çin tekstil endüstrisinde 20 milyon kişi istihdam ediliyor. Pamuk ekiminde ise 140 milyon kişi çalışıyor.

Çinli ekonomist Can Bing, yüenin 2005-2008 döneminde dolar karşısında yüzde 21 değer kazandığını hatırlatarak, bunun Çin tekstil ürünlerinin fiyatının artmasına ve Vietnam, Endonezya gibi Güneydoğu Asya ülkelerinin ürünleri karşısındaki fiyat avantajını kaybetmesine yol açtığını savundu. Bing, `Zaten ücretlerdeki memnuniyetsilikten dolayı işçi giderlerinin artması riskiyle karşı karşıya bulunan Çinli tekstil işletmelerinin yüenin değerlenmesiyle daha kötü duruma düşeceklerini` söyledi.

Rekabetin `her zaman` iyi bir şey olduğunu kim söyledi? Hele ki Türkiye`deki bir ihracatçıysanız ve ürettiğiniz her ne ise `bizzat en yakın yerli rakibinizin yıkıcı rekabeti yüzünden` yurtdışındaki müşterinizin sizi soyup soğana çevirmesine de tanık olmuşsunuz demektir.

Yıkıcı rekabet, aynı müşteriye gidip, haklı hiçbir gerekçe olmadan, sırf o müşteriyi kazanabilmek adına yapılan `kaybedici` bir oyundur.

Tekstilde bunun acısını çok çektik.

90`lı yıllarda tekstildeki modernizasyon yatırımlarımız sayesinde oluşturduğumuz kalite ve kapasite, aynı yatırımı `kafamıza` yapamadığımız için canımızı çok yaktı.

Tekstilcilerimizden biri, ürettiği kaliteli tişörtüne, Avrupa veya Amerika`dan bir müşteri buluyor. Numuneler beğeniliyor, anlaşma oldu olacak…

Diyelim ki 1`inci Türk, tanesini 2 $`dan ürettiği tişörtü, hem de çok iyi bir kâr marjıyla 2.5 $`dan satmak üzere…

Tekstilcimizin rakibi, 2`nci Türk, büyük ihtimalle aynı kentteki komşu fabrikanın patronu, aynı alıcıya gidiyor. Ve 2.5 $`lık tişört için 2 $ öneriyor.

Alıcı bakıyor `kalite aynı`, ürün `eşdeğer niteliğe` sahip.

Adam salak değil; iki Türk patronun birbirini `yıkıcı rekabet` kafasızlığı yüzünden alaşağı etmesini fırsata dönüştürüyor ve tanesi 2.5 $`lık anlaşmayı, 2`nci Türk ile tanesi 2 $`dan yeniliyor.

Bunu haber alan 1`inci Türk, bu defa aynı adama aynı malı, 2 $`ın altında öneriyor.

Malını satıyor ama kârını sıfırlayarak… Hatta `dostlar ihracatta görsün` kısır bakışıyla, çoğu kez `zarara` uğrayarak…

Yıkıcı rekabetin bir başka örneğini, elektronikte de verebiliyoruz. 2001 krizinden sonraki yıllarda Türk elektronik ihracatçıları Avrupa pazarında birbirini fazlasıyla hırpaladı, rekabeti savaşa dönüştürdü. Bu savaş herkese ve toplamda Türkiye`ye zarar verdi.

Rekabet, rekabet sınırları içinde kalırsa faydalıdır. Ama o sınırları açıp savaş tanımına kaydıkça, karşı kıyıdaki ateşi seyreden dış rakipler güçlenir.

Yıkıcı rekabet ile dışarıya hediye edilen, Türkiye`nin kaynaklarından başka bir şey değil… İhracatçımızın`yıkıcı rekabet` döngüsüne sıkça düşmesinin sebebi, `ciro odaklı` yaklaşımın sorgulanmayışındandır.

Daha düne kadar yurtdışından gelen bir satın almacı, kapı kapı hepimizi dolaşıp `birimizden aldığı fiyatı diğerimize gösterip, onunkini de bizimkine gösterip` fiyat kırdırıyor.

Yıkıcı rekabet yüzünden Türkiye, ihracatta ciro hedefine saplanıp kalıyor, kârlılığı ıskalıyor.

Böylece, ülkenin kıt kaynaklarıyla üretilen mal ve hizmeti, birbirini kemirmeye çalışan rakipler(!) yüzünden, yok bahasına yurtdışındakilere hediye ediyoruz.

Kâr marjı sıfıra yaklaşınca, malınızı belki satıyorsunuz ama orta vadede yokolup gidiyorsunuz. Çünkü tesisinizi yenilemeye, malınızı iyileştirmeye, markanıza yatırım yapmaya ve işgücünüzü kalifiye hale getirmeye paranız kalmıyor.

Peki yıkıcı rekabetin herkese kaybettirdiğini bilmemize rağmen neden buna karşı tedbir geliştiremiyoruz?

Son 20 yıldır yıkıcı rekabetin aktörlerinin davranışlarını izliyorum. Bana göre en önemli faktör, ekonomik aktörlerin arasındaki `kazan-kaybet` kültüründen kaynaklanıyor. Yurtdışında müşteriye giderken `birlikte kazanmak` felsefesi yerine `birbirini alaşağı etmek` davranışıyla hareket ediyorlar.

Hal böyle olunca kazanan yurtdışındaki müşteri oluyor kaybeden ise yıkıcı rekabet oyunundaki `bizimkiler` oluyor.

İsveç`ten ağaç ithal eden bir sanayici anlatıyordu. Rakibi ithalatçı firma, bir İsveç şirketinden tonu 100 birimden anlaşma imzalamıştı. Kendisi, o ürüne şiddetle ihtiyaç duyduğundan aynı İsveç firmasına aynı parti mal için 110 birim önermişti. İsveçli firma, `ülkemin uzun dönemli ekonomik menfaatine zarar verir` gerekçesiyle, daha fazla kazanç imkânı olmasına rağmen öneriyi reddetmişti.

Bizde ise rekabeti `fiyat kırmak` olarak algılayan ilkellik, böyle bir yaklaşımı anlamaktan hâlâ çok uzak.

Firmasının, ülkesinin ihracatının cirosuyla övünen kafaların bilmesi gereken şu: Yıkıcı rekabet, Türkiye`yi yağmalatmaktır.

Kısa vadede kazanıyor olabilirsiniz ama, orta vadede siz de yok olursunuz.

Şeref OĞUZ

Dünya modasına yön veren dergi Vogue, uzun bir bekleyişin ardından Türkiye’de yayın hayatına başlıyor.  

Vogue Modayı Yarattı17 ülkede çıkan farklı edisyonlariyla modaya yön veren dergi Vogue, ilk sayısı ile Türk okurlarına ve moda tutkunlarına merhaba demeye hazır.  

Seçici, özgün bakış açısını kadınları merkezine alan zarif üslubu ve parıltılı görselliğiyle harmanlayan Vogue, 117 yıl önce ilk yayınlandığı günden bu yana değişmeyen çizgisiyle modayı, güzelliği ve hayatı anlatıyor.  

Dünya modasına yön veren moda dergisinin Türkiye’de genel yayın yönetmenliğini Seda Domaniç üstleniyor. VOGUE Türkiye, moda ve stil dünyasındaki trendlerin yanı sıra yeni yeme içme alışkanlıkları, uluslararası yetenekler, sıra dışı yaşam hikayeleri ve dünya metropollerindeki renkli sosyal hayatları da anlatan zengin bir içeriğe sahip olacak. 

Kazanılmış başarılardan, keşfedilmeyi hak edenlerden, yaşamın ta kendisinden oluşan Vogue dünyasını tüm ihtişamıyla sayfalarına taşıyacak olan VOGUE Türkiye, Şubat sonundan itibaren bayilerde yerini aldı. 

 Derginin moda direktörlüğü, Conde Nast bünyesinden bir isme emanet edildi: Mary Fellowes.  

Derginin kreatif direktörleri ise Andrew ve Iain Foxall olarak duyuruldu.  

Merak edenler bu isimlerin özgeçmişlerini aşağıda bulabilirler. 

Vogue sonunda Türkiye’de

Vogue Türkiye’nin koleksiyonerler için hazırlanan numaralandırılmış 1000 özel baskılı nüshası için İstinye Park markalar sokağındaki Vogue standında uzun kuyruklar oluştu.

24 Şubat öğle saatlerinde İstinye Park Alışveriş Merkezi’nde moda sevenleri hoş bir sürpriz bekliyordu. Vogue Türkiye, İstinye Park’a açtığı özel standında meraklılarını ve yıllardır bekleyenlerini ilk 1000 sayısıyla, kapağında Jessica Stam’le karşıladı.

Vogue Türkiye’nin numaralandırılmış bu ilk 1000 sayısına sahip olmak isteyen modaseverler ve koleksiyoncular, uzun bir kuyruğu göze almak zorunda kaldı. Ancak bu kuyruğun insanları yolundan alıkoymak şöyle dursun daha da tahrik ettiğini söylemek gerek.

İlk sayılara sahip olan şanslı azınlık, dergiyi alır almaz şaşkınlıklarını gizleyemedi. Zira Vogue Türkiye, ilk sayının hakkını vermiş ve 562 sayfalık özel bir sayı çıkartmış. Sanırım bayağı ağır olan bu ilk sayı ile yılların öcünü almak istercesine “İşte sonunda Türkiye’ye de geldik, moda dergisi dediğin böyle olur” demek istemişler ve bunu da başarmışlar.

Derginin, 1 numaralı sayısını, Vogue Türkiye Genel Yayın Yönetmeni Seda Domaniç aldı. Onun ardından kuyrukta bekleyenler, dergileri almaya başladı. Ancak sıradakiler taşıma zorluğuna rağmen bir dergi ile yetinmedi, iki-üç dergiyi birden kucaklayıp götürdü.

Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de, VOGUE koleksiyonu yapan pek çok takipçi olduğunu bilen Vogue Türkiye, numaralandırılmış baskıları onlar için hazırladı. Bu özel sayılar dergi piyasaya çıkmadan 20 saat önce meraklılarına ulaştırıldı.

24 Şubat Çarşamba, saat 13.00’den itibaren İstinye Park markalar caddesinde özel hazırlanan VOGUE TÜRKİYE standında başlayan satış, 28 Şubat Pazar akşamına kadar devam edecek.



 


Seda Domaniç

Seda Domaniç

“Georgetown Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek lisans derecesini Avrupa Çalışlmaları ve Uluslararası Ekonomi alanlarında Johns Hopkins Üniversitesi SAIS’tan aldı. Washington’da CNN televizyonunda, Milano’da Dow Jones haber ajansında, İstanbul’da CNN Türk’e muhabirlik yaptı. Tribeka İletişim Danışmanlık bünyesinde Avrupa Komisyonu’na Turizm Bakanlığı’na ve Colgate Palmolive, Tetrapak, Borusan Holding şirketlerine iletişim danışmanlığı hizmeti verdi. İstanbul’da kurulan AB Bilgi Merkezi’nde Direktörlük ve ekonomi ve Dış Politika Araştırma Merkezi ( EDAM ) isimli düşünce kuruluşunda Genel Sekreterlik görevlerini yürüttü. Doğuş yayın Grubu İş Geliştirme ve Dış İlişkiler Direktörü olarak görev yaptı. Aynı zamanda CNBC Europe / World televizyonunda yayınlanan “Business Turkey’’ programını hazırladı ve sundu. Sabancı Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi doktorasını tamamlayan Domaniç, İngilizce, İtalyanca ve Fransızca konuşuyor.”   

Andrew ve Lain Foxall

Andrew Foxall ve Iain Foxall

“Edingburg Leith School of Art’ta resim bölümünü bitiren Andrew Foxall, Liverpool Üniversitesi’nde Moda ve Tekstil okudu. Yüksek Lisans’ını Moda Tasarımı ve Pazarlaması alanlarında Milano’da bulunan Domus Academy’de aldı. İtalya ve İngiltere’de Future Concupt Lab, Neil Barrat, Boxfresh, Deutsche Bank ve Ideo London’da çalıştı. 2003’te İstanbul’daki Türk ortağı ile birlikte 20 ML adlı şirketi kurdu. Bünyedeki tüm projelerin kreatif direktörlüğünü üstlendi.  

Iain Foxall, Liverpool John Moores Üniversitesi’nde Grafik Tasarım okudu. David Crow, Jonathan Hitchen ve Michael O ‘Shaughnessy’den ders aldı. Serbest çalıştığı dönemde Unilever, Lloyds Bank, Canon, Aquascutum ve Nike’a görsel tasarımlar yaptı.
2006 yılında Andrew ve Iian Foxall İstanbul’da “Foxall Associates’i kurdular.
Vitra, Yapı Kredi ve Nuxx gibi firmalara görsel tasarım hizmeti verdiler.
2008’de Londra ofisini açtılar.”
  

Mary Fellowes

Mary Fellowes

   “Mezunlarının arasında John Galliano, Alexander McQueen, Stella McCartney gibi isimlerin yeraldığı dünyaca ünlü İngiliz moda okulu Central St Martins’ten mezun oldu. İngiliz Vogue’da 5 yıl “ Junior ’’ Moda Editörü olarak Lucinda Chambers ve kate Phelan ile çalıştı. Serbest çalıştığı dönemde Vogue İtalya, Vogue Japonya, Vogue Çin, Vogue ABD, ve Teen Vogue başta olmak üzere birçok dergi için moda çekimleri gerçekleştirdi. 2007 Sonbaharında İngiliz The Economist dergisinin Moda Edötönü olarak atandı ve derginin ilk kez çıkardığı stil eki İntelligent Life ‘i yarattı. Londra’dan Tokya’ya birçok ünlü modacının defilelerine stil danışmanlığı yaptı, aynı zamanda Mischa Barton, Clare Danes, Amy Adams ve Camilla Belle gibi ünlüleri giydirdi.”

Eski Ege İhracatçı Birlikleri Başkanı Mete Uğuz, tekstil ve konfeksiyon sektörünü kayıtdışının ayakta tuttuğunu dile getirdi. Beş yıl Ege Konfeksiyon ve Hazırgiyim İhracatçıları Birliği Başkanlığı, 2.5 yıl Ege İhracatçı Birlikleri Başkanlar Kurulu Başkanlığı yapan Mete Uğuz, tekstil ve konfeksiyon sektörünün ihracatta elde ettiği sonuçların kayıtdışına bağlı olduğunu ifade ederek, “Herkes kayıt altında olsa, vergisini ödese, sigortalı işçi çalıştırsa sektörün fiyat tutturması imkânsız olur. Sektörün bunları yapması halinde ihracat yüzde 50 düşer” diye konuştu.

Tekstil ve konfeksiyon sektörünün 2009 yılı değerlendirmesi ile 2010 beklentilerini anlatan Uğuz, 2009’da bir önceki yıla kıyasla yüzde 30’luk bir küçülmenin yaşandığını aktararak, 2010’nun ise bilinmezliklerle dolu bir yıl olduğunu kaydetti.

İhracat rakamları değişken olur

Uğuz, normalde 2009’un son aylarında siparişin çok yoğun olması gerektiğini, ancak beklenen hareketliliğin yaşanmadığını söyleyerek, “2009’un kasım ve aralık aylarında gerçekleşmeyen siparişler ocak ayına sarktı. Şu anda çok ciddi sipariş var. Ama bunun nedeni önceki aylardan kalan siparişler. Avrupa krizin tam göbeğinde. Artık resesyonun ötesinde bir durum var. Dolayısıyla alımlarını çok dikkatli yapıyorlar. 2009’da bunu yaşadık. Ama 2010’da daha da yoğun yaşanacak” dedi. Uğuz, artık Avrupa’nın siparişlerini aylık olarak verdiğine dikkat çekerek, “Dolayısıyla bir ay ihracat rakamı düşük olabilir. Ama öteki ayda çok yüksek artışlar gözlenebilir. İhracat rakamlarında zikzaklı bir yıl yaşanacak” diye konuştu.

2010’da sektörün mevcut konumunu korumak için mücadele vereceğini dile getiren Uğuz, “Bu yıl kâr değil, ar yılı olacak. Bir önceki yıla göre yüzde 10’luk bir küçülme yaşanabilir” dedi.

‘Başarı kayıtdışına bağlı’

Uzun yıllar tekstil ve konfeksiyon sektöründe faaliyet gösteren Uğuz, sektörle ilgili ilginç değerlendirmelerde bulundu. “Bir şey söyleyeceğim, belki Türkiye ayağa kalkacak. İhracatçılar bana cephe alacak” diye konuşan Uğuz, tekstil ve konfeksiyonda ihracat rakamlarında elde edilen başarının kayıtdışına bağlı olduğunu söyledi. Sektörün kayıtlı çalışması halinde ihracatın en az yüzde 50 düşeceğini öne süren Uğuz, “Sektörü bugün ayakta tutan kayıtdışıdır. Anadolu’nun çeşitli yerlerinde faaliyet gösteren binlerce firma var. Çoğu kayıtdışı çalışıyor. Elektriği kaçak kullanıyor. Boyahanesi ÇED kurallarına uymuyor. İnsan sağlığına önem vermiyor. Çalışanlarını sigortalı gösteriyor ama sigortasını ödemiyor. Çünkü sektörü buna mecbur kılıyorlar” diyen Uğuz, aksi takdirde bu şartlarda fiyat tutturmalarının imkânsız olduğunu belirterek “Bunu devlet de ihracatçı da biliyor. Devlet o şirketi bulana kadar zaten firma kapanıp başka isimle faaliyetine devam ediyor. Devletle köşe kapmaca oynanıyor. Özellikle bu durum kriz sürecinde kendini daha etkili bir şekilde göstermeye başladı” dedi.

Maliye Bakanlığı’nın “Kayıtdışını yok edeceğiz” şeklinde açıklamalarda bulunduğunu anımsatan Uğuz, bunu yaptıkları takdirde sektörün biteceğini dile getirdi. Uğuz, hükümetin acil olarak sektörün üzerindeki yükleri beş yıllığına kaldırması gerektiğini söyleyerek, sektörün yüzde 99’unun Çin ile yarıştığını, Çin ile Türkiye arasında yüzde 50’lik fiyat farkının bulunduğunu dile getirdi.

‘Gerçeği söylersek kredi alamayız’

Krizle birlikte birçok sektörde sağlıklı firma sayısının azaldığını anlatan Uğuz, krizin Türkiye’yi teğet geçtiği yönünde söylemlerin olduğunu anımsatarak, “Teğet falan geçmedi, sektörü delip geçti. Ama kimse bunu dile getirmek istemiyor. Bunu söylediklerinde bankaların kredi vermeyeceğini biliyorlar. Onun için teğet geçti söylemine eyvallah diyoruz. Eskiden Anadolu kaplanıydık. Şimdiyse kriz bizi kâğıttan kaplana dönüştürdü” ifadesini kullandı.

KRİZİ YÜZDE 30 KÜÇÜLME İLE ATLATMAK BAŞARI

Tekstil ve konfeksiyon sektörünün 2009’da yüzde 30’a varan oranda bir küçülme yaşadığını anlatan Uğuz; bu krizi yüzde 30 küçülme ile atlatmanın önemli bir başarı olduğunu kaydetti. Uğuz, sektörün bu başarıyı kârsız çalışarak yakaladığını ifade ederek, “Ne pahasına olursa olsun ayakta kalma savaşı verildi. Kâr yok. Çarkı çevirdik, ayakta kalmak için bunu yaptık. Bizim sektör bunu becerdi. İyi bir sınav verdi. Ben çok daha kötü bir durum bekliyordum. Sektörün öz sermayesi yoktu. Var olan sermayeleri eridi gitti. Bugün öz sermayesi olan şirket ve kredisiz çarkını döndürecek şirket yok” dedi.

İstanbul Moda Fuarı

İstanbul Moda Fuarı

İSTANBUL – İstanbul`un moda merkezi olması ve hazır giyim alanında varolan ticaretin geliştirilmesi amacıyla düzenlenen İstanbul Moda Fuarı açıldı.

 
İstanbul Moda Fuarı 2010 24-26 Ocak

CNR Expo`dan yapılan açıklamaya göre, ABD, Fransa, İngiltere, İspanya, Danimarka, Hollanda, Almanya, Yunanistan, Mısır, Lübnan, Rusya, Polonya, Birleşik Arap Emirlikleri ve Çin`in ziyaretçi ülke olduğu fuar, 26 Ocak Salı gününe kadar devam edecek.

İstanbul Moda Fuarı, 125 katılımcı firma ile 10 bin metrekarelik alanda düzenleniyor. Fuardan Suudi Arabistan`ın zincir mağazası Saudi Home`un, yüksek miktarda satın alma yapması bekleniyor.

Yunanistan ve Bulgaristan tekstil ve hazır giyim derneklerinden 120 kişi, Ürdün ve Romanya`dan 10`ar kişilik 2 heyet, İsveç Moda Derneği ve Stockholm Ticaret Odası`ndan 20 kişilik alım grubu da fuara geldi.