“Tekstilde eylem planı” adı konulmuştu uzun süredir. Defalarca toplantılar yapıldı, fikir alışverişinde bulunuldu. Sonuçta, ortaya başı sonu belli olmayan bir “şey” çıktı.
“Şey” diyorum, çünkü eyleme, teşvike benzer bir yanı yok.
Hele hele “acil” yanı hiç yok.
Orta ve uzun vadelerde “bir şeyler” yapılacağı ama nasıl, hangi ölçüde, hangi sürede, hangi miktarlarda, hangi türde yapılacağı meçhul.
Hal böyle olunca, hasta yatağında yatan sektör mensuplarının yorumları kısa ve öz. “Doktor ne yerse yesin dedi” şeklindeki yorumları her şeyi net bir şekilde açıklıyor.
Cuma günü yasa üzerine bir yorum yaptım. “Hükümetin bakanları ve bürokratları iyi niyetli, sektöre ilgili olduklarını gösterdiler ama bu yasa sektörü kurtarma yasası mı yoksa göçü tersine çevirme yasası mı” diye sordum. Çok sayıdaki kişi benimle aynı düşüncede olduğunu söyledi ama iyi niyet ve ilginin, sözden fiile geçmedikçe karın doyurmadığını da ilave ederek söylediler bu düşüncelerini.
Basınımızın basit bir yaklaşımla “Doğuya giden köşeyi dönecek” yorumlarına güldüm. Açıklamalara bakıldığında kimsenin doğu ve güneydoğuya filan gideceği yok. Yok çünkü 5084 gereği gidenlerin durumları ortada ve en çok sesleri çıkanlar da onlar. Üstelik doğu şehirlerinden sadece Adıyaman’a yatırım yapılmış ve onların durumları da perişan. Ayrıca doğu ve güneydoğu geniş bir alan. Bu geniş alanda hangi şehirler adına teşvik denilen bu “şey”den faydalanacak belli değil.
Yasanın açıklanmasının hemen ardından kendimce bir araştırma yaptım. Trakya, Ege, Kahramanmaraş ve Gaziantep illerimizden birçok sektör mensubu ile görüştüm. Hepsi ağız birliği etmişçesine “taşınmamız neyi halledecek” diye sordular. Hatta hükümeti değil bu düşünceyi hükümetin aklına sokanları eleştirdiler ve “Hükümete ‘Bir şey yaptım’ demek fırsatını verdiler, oysa yapılan hiçbir şey yok” şeklinde eleştiri getirdiler. “Doğuya gitmenin temelinde bölgesel asgari ücret mantığı vardı, yasa ona hiç değinmiyor; sadece ‘Taşınmaya yardım edeceğiz’ türünde yuvarlak bir cümle kurulmuş o kadar” dediler. “Taşınma masrafları yılların köklenmiş firmaları için bir anlam ifade etmez. Tekstil sektörü sermaye yoğun bir sektördür, büyük yatırımları içerir, gittiği yerde donanımlı altyapı arar, yan sanayi arar, yol arar, sağlıklı enerji arar, dahası yetişmiş kalifiye eleman arar, bana bunların hangisini garanti edebilirler” diye sordular. “Sadece taşınma masrafı dillendiriliyor ama o rakamın ne olduğundan haberi olan var mı? Diyelim ki taşınmaya karar verdik. Mevcut işçilerimizi götürsek oradaki işsizlere ne faydası olacak. Biliyoruz ki kimse gelmeyecek, o zaman tazminat konusu gündeme gelecek, kim ödeyecek tazminatlarımızı? Velev ki işçilerimiz gelmedi biz gittik. Gittiğimiz yerlerde vasıfsız işçilere de razı olduk. İstihdam sayısı anlamında ne değişecek? Hükümet bu yasada istihdam artırmayı hedefliyor ama burada kalan işsizler kadar oradakilere iş vereceğiz, demek ki genel istihdam sayısı anlamında bir şey değişmeyecek”.
Yukarıda yazdıklarım söylenenlerin bir kısmı. “Şey” paketindeki diğer başlıkları konuşmak dahi istemediler. “orta ve uzun vade dedikleri sürelerde o köprülerin altından çok su geçer, zaman içerisinde çok şey değişir. Yapsınlar, adını koysunlar; onlar üzerine sonra konuşuruz” dediler.
Burada ilan edilmeyen bir farklı yaklaşım gördüm. Bu yaklaşıma cuma günkü yazımda da değindim. Hatırlarsınız, “Bu yasa tekstil sektörünü kurtarma yasası mı, yoksa göçü tersine çevirme yasası mı?” diye sordum.
Diyelim ki, tekstili kurtarma değil de göçü terse çevirme yasasıdır bu.
Eğer böyle ise Sanayi ve Ticaret Bakanlığı uzun süredir hazır olduğunu söylediği fakat bir türlü açıklamadığı sanayi envanterindeki detayları bilmeden, bu envanter paralelinde Türkiye’nin bölgesel ve sektörel yatırım haritaları çizilmeden, o haritalarda bölgelerin özellikleri dikkate alınarak hangi bölgenin, hangi sektörde, hangi kapasitede yatırımlara ihtiyaçları olduğu tespit edilmeden ve dahi o bölgelerin sektörlere göre alt ve yan yapıları hazırlanmadan, yolları yapılmadan göçü tersine çevirmeye kalkarsanız daha işin başında çuvallar, bırakın doğu ve güneydoğuyu kalkındırmayı, batıdaki firmaları da bir çıkmaz içine atarsınız. Bu bağlamda böylesi bir proje akşamdan sabaha hazırlanacak bir proje değildir. Böylesi önemli bir proje devletin, özel sektörün, sosyal yapının tüm kurumlarının içinde olması gereken ve belli yıllarda belli kalkınma hızlarının hedeflendiği, bölgesel nüfus yoğunluğunun dikkate alındığı, ihracat hedeflerinin konulduğu, bir sektörün değil tüm sektörlerin içinde olduğu, başladığı ve bittiği dönemin adının belirlendiği devasa bir proje olmalıdır.
Kısaca, bu “şey”, bu şekliyle de bir anlam ifade etmiyor. Hükümet “şey”in adına “Tekstilde Eylem Planı” derken, sektör mensupları ise “eylemsizlik planı” olarak niteliyorlar.
Görülüyor ki, tekstil, hazırgiyim ve konfeksiyon sektörü ne yapacaksa kendi imkânlarıyla yapacak. Büyük umutlar bağlanan yasanın bu halinden sonra bu durum çok daha net ve açık görülüyor.
Tekstilde eylemsiz plan
23
Şevket Sürek